35,5594$% 0.16
36,5618€% -0.36
43,2938£% -0.53
3.080,73%-0,39
2.700,74%-0,53
9.977,94%1,13
3702262฿%0.4757
Aslında, Tekke ve Zaviyelerin kapatılma süreci Mahmut II dönemine kadar geriye götürülebilir. Bu konunun Vehhabilik ile çok yakından ilişkisi vardır. Ancak bu süreçte bizim tesbit ettiğimiz iki temel nokta vardır. Bunlardan ilki Osmanlı İmparatorluğu’nda bir devre damgasını vuran Kadızade’ler olayı, diğeri ise XVIII.YY ortalarındaki sosyokültürel ve ekonomik değişikliklerin Osmanlı toplumundaki etkisidir. Her iki konu da, “East Indian Company” üzerinden Güneydoğu Asya ticaretini kontrol etmekte olan Britanya Krallığı’nın özellikle ilgi alanına girmiştir.
Bir yandan da Karadeniz’in kuzeyindeki Türk otoritesinin 1683 Viyana Kuşatması sonrasında etkisinin gittikçe azalarak 1774 ve 1792 Osmanlı yenilgileriyle yerini Rus Çarlığı’na bıraktığını görülmektedir. Öte yandan, Britanya Krallığı ve Rus Çarlığının karşılıklı ticarî menfaate dayalı derin diplomasiye dayanan çıkar ilişkileri, her iki devletin Katolik Fransa’nın da aktörleri arasında olduğu Ortadoğu politikalarını doğrudan şekillendirdiği bir gerçektir.
Aslında burada dikkate alınması gereken en önemli hususlardan birisi, Britanya Krallığı’nın doğuyu ortadoğu üzerinden, hem Kuzey Karadeniz, hem Anadolu hem de Kuzey Afrika rotalarını kullanarak ticaret temelli şekillendirme ve kontrol gayretidir. Bu gayretin temelinde ise XVIII.YY başlarına kadar muhatap aldıkları, siyasal güç doğal olarak hep Osmanlı Devleti olmuştur. Hatta İzmir, Adalar Denizi ve İstanbul merkezli “Levant ticareti” önemli ölçüde “Turkey Company” üzerinden yürütülmüştür.
Genel kanı ve yapılan vurgu, Kapitülasyonların hep Katolik Fransa krallığına hizmet ettiği yönünde ise de Britanya Krallığı’nın 1580 lerden itibaren elde ettiği ticarî imtiyazlar çok daha sistematik ve örgütlüdür. Avrupa’daki Reform sürecinin Anglikan versiyonu olan İngiliz Protestanlığı ve Britanya Monarşisi, bu nedenle güçlü dönemlerinde İslam dünyasının en önemli egemen gücü olan Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki dinsel yapılanmayı ve dinsel akımları kendi politikaları doğrultusunda kullanmak amacıyla, bunları bizzat ilgi odağı yaparak doğu ve yakındoğudaki politik menfaatlerine uygun olarak da değerlendirmeyi bilmiştir. Ancak, Osmanlı Devleti’nin temsil ettiği ve hükümran olduğu İslam Dünyası’ndaki bölgesel farklılıklar da gösteren dinsel yapılanmaları ve akımları, özellikle Ortadoğu coğrafyasında “Arap etnik kimliğinin” ayrılmaz bir parçası olarak örgütlenebilmesi hızı ise, doğal olarak 1764 Amerikan Devrimi ve müteakiben gerçekleşen 1789 Fransız Devrimi sonrası bölgedeki Fransız ve Rus çıkar çatışmaları doğrultusunda ivmelenmiştir. İşte bizim adından sıkça söz ederek az da olsa farkındalık yaratmaya çalıştığımız ve “sufizm” ile hiç ilgisi olmadığını sıkça vurguladığımız, ama onun söylemlerini amacından ve felsefesinden tamamen uzaklaştırarak kullanmayı gayet iyi kurgulayan “neosufizm”in ortaya çıkışı da bu dönemlerdeki siyasal gelişimler ile yakın ilgilidir.
Neosufist akım adını verdiğimiz bu tarihsel olay ile ilgili en yerinde tabir “nesh” etmek tabiridir. “Nesh” etmek Arapça’da öncekinin hükmünü ortadan kaldırmak onu geçersiz kılmak onun yerine yine onun “koordinatlarını/geometrik konumunu” kullanarak yenisini koymak demektir. İşte sufizm ve tarikatlere yönelik ilk “nesih” hareketi, bizzat Osmanlı coğrafyasında ama İstanbul ile sınırlı olmak kaydıyla Kadızadeler döneminde yaşanmıştır. Bu dönemde, örneğin Yenikapı Mevlevihanesi’nde, Galata Mevlevihanesi’nde sema mukabelesi ve müzik yasaklanmış, Kadızadelerin harici-ezraki ve Hanbeli eksenli katı ve taviz vermez düşünceleri doğrultusundaki yaklaşımlarının sonucu, bir çok mutasavvıf, bugün İstanbul-Vaniköy ile özdeşleşen, Vanî Mehmet Paşa zamanında verilen fetvalar ile acımasızca katledilmiştir. Bu nedenle adı geçen şahıs, tasavvuf tarihinde “Vanî-i Cani” olarak da bilinmiştir. Yine bu devirlerde Sütlüce dolaylarında ulemanın ve kimi konformist tarikat çevrelerinin her zaman muhalif olduğu “Melami zümresine” onları zincirle birbirine bağlayıp teşhir etmek suretiyle feci şekillerde işkenceler edilmiş denize atılmışlardir. Bütün bunlar yapılırken söylem hep İslam adına yapıldığı olmuştur. Ayrıca, ceza hükümlerinin şeriat adına verildiği ifade edilerek, din elden gidiyor söylemleri halkı galeyana getirmek için kullanmıştır. Aslında, çeşitli araştırıcılar tarafından bu Kadızadeler akımı bir “İslami püritenizm” hareketi olarak kabul edilir. Köken aldığı düşünce ve derin sufi karşıtlığı İbn Teymiyye’ye dayandırılır. Hareketin ileri gelenlerinden Birgivi Mehmet Efendi de önemli ölçüde Teymiyye’nin hevaric tarzı düşüncelerinden etkilenmiştir. Bu Arap tarzı ötekileştirici düşüncelerin etkilerine, daha sonra neosufizm hareketine konu olacak Vehhabi kalkışmasında rastlamak mümkündür.
Öte yandan bu devirlerde, bilindiği üzere, İngiltere’nin gerçek anlamda milli bir monarşi halini alması Tudor hanedanı zamanında olmuştur. Britanya ismi ise Elizabeth I sonrasında James I zamanında kullanılmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu varsayılan XVI.YY’da, İngiltere kraliçesi Elizabeth I zamanında, Murat III ve Mehmet III yönetimindeki Devlet-i Ali’den gittikçe artan oranlarda ticari imtiyaz elde edildiği bu yüzyılda, İngilizlerin çoğu, İslamiyeti bir Türk dini olarak algılamaya devam etmekteydiler. İlk İngilizce Kuran tercümesinin yapıldığı 1649 yılı Osmanlı topraklarında Kadızade hareketinin de güçlenmeye başladığı dönemlere denk gelmektedir.Yapılan İngilizce Kuran çevirilerinin, daha önce yapılan Latince Kuran çevirilerindeki görülen İslam aleyhtarı olarak kullanılabilecek ifadeleri içermediği söylenebilir . Bununla beraber, hem “East Indian Company” hem “Turkey Company” bünyesinde yapılan Levant ticareti esnasında başta Araplar olmak üzere bölgesel etnik gruplar ile artan münasebetler ve bu arada “Kur’an tercümesinin İngilizceye çevrilerek İngiltere ile tanıştırılması” aynı devirdeki önemli olaylardır. Böylece, özellikle Britanya adalarında yaşayanlar tarafından, İslamiyetin sadece Türklere özgü bir din olmadığının iyice anlaşılması ile XVIII.YY başlarına gelinmiştir.
Dr.Mahmut Can YAĞMURDUR
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.