Bilgilere olan yaklaşımımızı her zaman sorguluyor muyuz? Ya da önce şunu sormalıyım, sorguluyor muyuz? Kaynakların sürekli arttığı çağımızda sorgulamazsak inanış ve fikirlerimiz, kopyala- yapıştır olmaz mı?
Deneyleri yürütülen klonlamaların sadece laboratuvarlarda gerçekleştiğini düşünmeyin, zihnimizde de kim bilir ne kadar klonlanmış halde bulunan tabu, inanış ve düşünce barınıyor? Sorgulamak bunun çözümü ama zihnimizde denetleyici mekanizma olan ‘sorgulama laboratuvarı’ mevcut mu? Çünkü bu mekanizma kurulmadan dataları ayrıştırmak (sorgulamak) imkânsız. Cevabınız ne olursa olsun laboratuvarın işlevini gerçekleştiren malzemeleri kontrol etmek önemli, bakımlarının vakti gelmiş de olabilir.
Skeptik (kuşkucu) davranmanın kazanımlarını zihin uzun vadede gösterir. Sabırlı olmakta yarar var, edineceğimiz kazanımlar kolaylıkla elde edilebilecek türden değil. Şimdi doğruluğu kanıtlarıyla tescilli bir bilgi düşünelim. (tabi burada iyimser yaklaşıyorum safsata kaynaklardan ortaya çıkan veriler daha fazla.) İlk kaynak bu bilgiyi sunarken kaynağa rastlayan zihinlerin bunu spekülatif, ilgi çekici veya amacından saptırılmış biçimde sunması olağan. Çünkü beyin hızlı ve kolay faydaya odaklanır kompleks ve faydalı olması çelişkide olan verileri biçimlendirmeye daha az meyillidir. (işlem görmemiş zihin burada bahsettiğim.) Dolayısıyla veri bize rastlayana kadar türlü şekillere bürünmüş yani çok modifiyeye maruz kalmış bir araç gibi orjinalliğini yitirmiştir. Bu aracın orjinali bizim amacımız, bunu çözümlemeliyiz.
Kaynak edinmek; bilimsel kaynaklarca sunulmuş veriler kendilerine has rasyonel işlemlerden geçtiğinden dolayı üzerine düşünme gereği en az olan kaynak biçimidir. Böyle olduğundan bilimsel kaynaklardan beslenen kaynaklar en şeffaf bilgileri içerir. Buna yakın biçimde uzun gözlemler veya tecrübeler sonucu edinilmiş veriler de verimli bilgi alanlarını teşkil etmektedir.
Uygunluk ölçütünde öne sürülen ifade, bildirdiği şeyin nesnesiyle örtüşüyorsa doğrudur. Kanıtlanabilirlik, fenomenlerle çevrili hayatımızdan kopartamayacağımız unsur. Aldığımız veriyi formül olarak yerine yazdığımızda sağlamasını yapabiliyorsak gerçektir. (Aristo ve Platon’un savunduğu şekilde)
Tümel uzlaşımda, herkesin veya çoğunluğun kabul ettiği bilgiler doğrudur. Genelin onayını almak doğruluğun ölçütüdür. Mesela bir an bir şey gördüğümüzü sandığımızda gördüğümüz şeyin var olup olmadığından şüphe ediyorsak yanımızda bulunanlara aynı şeyi görüp görmediklerini sorarız. Eğer onlar da görmüşlerse, gördüğümüz doğrudur.
Derin felsefi konulara kadar uzanan bu malzemeler fazlaca detaylı. Konuyu boğmamak açısından birkaçına yer verme gereksinimi hissettim. Şüphe, komplo teorileri düzeyine gelip kendimizi kaptırmadığımız sürece bizi kademe kademe yukarıya taşıyacaktır. Bunun da önlemini yukarıda bir kısmını bahsettiğim rasyonel düşünce sistemimizle gerçekleştireceğiz. Sonrasında bu filtre zihnimize koruyacaktır.
ABDDULLAH EMİROĞLU