DOLAR

32,6359$% 0.4

EURO

34,7816% 0.04

STERLİN

40,8508£% 0.12

GRAM ALTIN

2.513,13%1,17

ONS

2.386,25%0,31

BİST100

9.524,59%-0,06

BİTCOİN

2014981฿%0.06133

a

YENİ BAZI SİNSİ GAYRETLER…

YENİ BAZI SİNSİ GAYRETLER…
1

BEĞENDİM

Son zamanlarda, siyasal İslam fikrinin iflas ettiği görüldüğünden, ülkemiz için bazı çevrelerce “Neo-Kemalist reformasyon süreci” denilen bir kavram ortaya atıldı. Bu zihinlerde bir kavram kargaşası yaratmaktadır.

Zira sonu “-izm” ile biten kavramlar ideolojik doktrinler olup “dictum” içerir. İdeolojik doktrinlerde “reformasyon” olmaz. Kemalizm tabiri ise, dış kaynaklı olup zaten Atatürk’ün tasvib edemeyeceği bir kavramdır. Kaldı ki gerek ideolojiler ve onlardan çok da farklı olmayan gerek kurumsal dinsel doktrinler, dogmatik yapıları gereği “reformasyona” uygun değildir. Reformasyon bağlamında, hep örnek verilen, XVI.yy’daki Luther hareketi bile kendi içerisinde düşünsel anlamda bir çok tenâkuz/çelişkiyle doludur. Onun burjuva sınıfına dayalı olarak başlattığı hareketi, kanaatimce olsa olsa çağın siyasal dinsel restorasyon sürecinin bir parçası olarak kabul edilebilir. Ayrıca humanist yönü de fevkalade sorgulanasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.yılına yaklaştığımız bu kritik günlerde neo-Kemalizm sesleri “ölü doğmuş” bir fetus/olgunlaşmamış bebek olgusunu çağrıştırmaktadır. Çünkü devrimler dayandıkları fikrî alt yapı bakımından devamlılık arzetmek zorundadır. Bu devamlılığı sağlayacak olan ise eğitimde özellikle temel alınması gereken “diyalektik ve hermenotik” yaklaşım yöntemleridir.

Bu açıdan bakıldığında “yeni” anlamına gelen “neo” zaten doktrinleştirilmemesi gereken özgün bir devrimin, devrimi başlatan kişinin adına yanlış olarak eklemlenmesiyle ortaya çıkan “Kemalizm” ile birlikte kullanılmasının, hiç de doğru olmadığı kanaatindeyim. Zira kemale doğru olgunlaşma yolunda kendini bilen ve halkına karşı sorumluluğuna müdrik bir lider olarak 29 Ekim 1933 yılındaki unutulmaz nutku onun diğer “-izm”” sahiplerinden ve dogmatik inançların mümessillerinden farklı olduğunu ispat eder gibidir;

“Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”

Saygılarımla

Dr.M.C.YAĞMURDUR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.