DOLAR

32,3709$% 0.15

EURO

34,9618% -0.33

STERLİN

40,9661£% 0.18

GRAM ALTIN

2.324,02%0,21

ONS

2.233,48%0,04

BİST100

9.079,97%3,10

BİTCOİN

2276011฿%0.52148

a

LAİK TÜRKİYE CUMHURIYETİ’NDE İNANÇLAR ANAYASAL TEMİNAT ALTINDADIR

LAİK TÜRKİYE CUMHURIYETİ’NDE İNANÇLAR ANAYASAL TEMİNAT ALTINDADIR
1

BEĞENDİM

Bilindiği üzere fıkıh kavramı bir şeyi kavramak esaslı bir kelimedir. Yani hukuk anlamı taşıdığında israr sadece teolojik bir iddiadır. Fıkıh ile uğraşan kişiye fakih denilmesi ise Arap toplumundaki mürüvvet ve kabile bizdenciliğine dayanan ve itikadı isbat zorunluluğunu barındıran, bizden olmayanı “adavet ehli/düşman” kabul eden ve bir törenin sözel hale getirildiği Kur’ana dayandırıldığını iddia etmek zorundadır.

İlgilenenlerin bildiği üzere, bir çok seküler/dünyevî konu üzerine Kur’an-Kerim’de açık hüküm de yoktur. Bu gibi “hakkında açık hüküm olmayan seküler/dünyevî konular ve sorunlar” için Arap devletinin teokratik karakteri gereği bir dinsel konsensüs oluşturmak zorunluluğu nedeniyle doğal olarak İslam Hukuku Arap kültürü doğrultusunda oluşturulmuştur. Örneğin, düşmanlık kökünden gelen “Dava” sözcüğü bu yüzden daima siyasal İslam ideolojisinin vazgeçilmezi olmuştur. Dolayısıyla İslam coğrafyasında hukuk da bilim gibi din dışı olamaz.

Kristolojik tarih ise, kanaatimce hukuksal bir düzenlemeden ziyâde, Ahd-i Cedid’in bırakın kanonik ve sinoptik nüshalarını apokrif olan nüshaları da dahil olmak üzere özellikle ⁸Hz.Isa’nın nasihatleri ve örnek davranışlarını ihtiva eder.

Bu yüzden İslamiyetin ortaya çıkışından hemen önce, bir Corpus/Külliyat haline getirilen “Roma Hukuku” ise Platonist tüm okulları kapatan Justinianus I tarafından teşkil olundu. Bu yüzden de Grekçe değil Latince olması dikkat çeken bir külliyattır. Geç stoa izleri taşıdığı bile söylenebilir. İslam Arap kültüründe ise seküler yaşama dair her konu inanç ve muamelat alanından ayrı telakki edilemeyen usul ve füruğ bağlamında değerlendirilmiş tamamen nakli bilgiye dayandırılmıştır. Bu nakli bilgi ise üzerinde tam bir konsensus sağlanamayan bir takım uygulamaları içerir. Nakli bilginin mümessili olan kişiler ise profesyonel hukukçu olmamıştır. Yani “amatör nakli bilgi erbabı” fakih olarak tanımlanmıştır. Anlaşılmaktadır ki bir takım itikad sahibi kişilerin din eğitimi görmüş olması onların hukuk erbabı olduğu anlamında değerlendirilemez. Bu yüzden İslam dini hukuk dini olma iddiasında değildir.Kendi ahlâki normları ise kendine özgüdür ve dünyevî hayata dair bir takım sorunları düzenleyen hükümler içerir. Kaldı ki zaten özel mülkiyet hakkını “reis-ül-dev’le”ye bırakmıştır. Gerçekten de bunun doğal bir sonucu olarak “bireysel hak ve özgürlükler” hakkında her türlü karar havâric çizgisindeki eşari’lik ve mutezile anlayışını benimseyenler de dahil olmak üzere “lâ hükmü illalillah” ilkesi gereği teokratik oligarşinin tekelinde olmuştur.

Artık modern devlet anlayışında dinde karşılığı olan/olmayan yani inanç ve muamelatın dahilinde bulunan/bulunmayan her uyuşmazlık inançlara eşit yaklaşan evrensel normlara göre düzenlenmiş laik hukuk ilkelerine göre çözüme kavuşturulmalıdır. Bu nedenle devlet her din ve inancın teminatı olan bir kavramdır. Tarikat ve cemaatlere gelince, onların temsilcisi olduğunu söyleyen soydan geçen bir takım imtiyazlara sahip oldukları iddiasındaki kendilerine Çelebi dedirterek puriten Protestan kapitalizmin egzoterik yeniden yapılandırması doğrultusunda, tamamen özünden uzaklaşmış ve bir laik devlette olmaması gereken tarzda faaliyet göstermektedir. Hiç kimsenin Mevlana ya da bir başka Türk büyüğünün soyundan olduğu iddiasıyla insanımızın zihin ve gönülleri üzerine tahakküm kurma hakkına sahip olması keyfiyeti, ortaçağlardan kalma ve çağdaş dünyada düşünülemez bir menfaatperestliktir.
Kim ne derse desin Türkiye Cumhuriyeti modern bir devlet olarak kurulmuş olup zaman tersine de döndürülemez. XVI.yy’da devlet tarafından bir takım heterodoks grupları denetlemek amacıyla ihdas edilen yapılanmalar, edindikleri vakfiyelerin geliri ile tasavvufun ruhuna aykırı hareket etmişler öylece yaşamışlar, üretmemişler ve devlet destekli arifâne tavırdan uzak bir tutum sergilemişlerdir. Gerçekten de bugün soy-boy-sop iddiasıyla kendilerini kimi tarikatlerin ve onların tek temsilcisi oldukları iddiasıyla konuşanlar, lütfen Hz.Muhammed’in Veda Haccı’ndaki hutbesinin;

“İnsanların Rablerinin de, babalarının da bir olduğu, İslâm dininde eşit oldukları, hepsinin Âdem soyundan, Âdem’inse topraktan olduğu, Allah katında en şerefli olan insanın O’ndan en çok sakınan olduğu, Arabın Arap olmayana üstünlüğünün ancak takva ile olabileceği”

Şeklindeki sözlerini içeren

15.maddesini tekrar tekrar okumalı kendilerine bir çeki düzen vermeli diye düşünmekteyim.

Saygılarımla

Dr.M.C.YAĞMURDUR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.